Değerli
mücadele arkadaşlarım,
Bugün
egemenliğimizin ve bağımsızlığımızın simgesi Türkiye büyük millet Meclisi’nde Sağlık
Bakanlığı 2026 bütçesi görüşülmektedir. Biz Genel Sağlık-İş, Ulu Önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal, kamucu, halkçı politikalarının yılmaz
savunucularıyız. Yıllardır sermayenin çıkarlarına göre şekillendirilen bütçe
politikalarının yanlış olduğunu bir kez daha dile getirmek için burada
toplandık, hepiniz hoş geldiniz!
Sağlık Bakanlığı
2026 yılı bütçesi bu sene de yurttaşların eşit, ulaşılabilir, nitelikli ve
ücretsiz sağlık hizmeti alabilmesinden çok uzak; sağlık emekçilerinin insanca
çalışabilmesinin koşullarını yaratmak yerine sermayeye nasıl kaynak
aktaracağının planlamasının yapılacağı bir görüşme olacağı aşikardır.
Yurdumuzda
sağlık hizmetlerinin içinde bulunduğu kara tabloyu özetleyelim: Kİ İÇERİDEKİLER
BU TABLONUN YARATICILARIDIR
24 yıllık
siyasi iktidar;
Sağlıkta dönüşüm programı adı altında sağlık
hizmeti verilen kamu kurum ve kuruluşlarını ticarethane, yurttaşları müşteri,
sağlık emekçilerini köle olarak görmekten vazgeçememektedir.
Kamu kurum ve
kuruluşları, yetersiz sayıda personel, düşük kaliteli malzeme ve eksik tıbbi
teknolojik altyapıyla ayakta durmaya çalışırken; bütçede en büyük pay,
kamu-özel iş birliği modeliyle sağlık hizmetine çöreklenen şirketlere
aktarmaktadır. Siyasi iktidar bütçeden en büyük payı şehir hastanelerine kira
ve hizmet bedeli adı altında yandaş şirketlerine ayırırken; doğrudan sağlık
hizmetlerine ayrılan payı her geçen gün azaltmaktadır. Sayıştay raporları da
yıllardır şehir hastaneleri üzerinde oluşan kamu zararını açıkça ortaya koymaktadır.
Tedavi edici hizmetler öne çıkarılırken, halk
sağlığının en temel unsuru olan koruyucu sağlık hizmetleri bilinçli bir şekilde
geri plana atılmaktadır.
Bununla
beraber ülke genelinde depreme dayanıksız kamu kurumlarında sağlık hizmeti
sunulmaya devam edilmekte, 6 Şubat depremlerinden doğrudan etkilenen illerde
hala sağlık hizmetleri konteynerlerde verilmektedir. Hatta Bugün şu an Denizli Devlet Hastanesinin
depreme uygun olmadığı halde tavanı depremden çöktüğü halde neden hizmet
verildiğini dile getirmek adına Denizli şubemiz basın açıklaması yapmaktadır. Ankara’da
GATA’nın eski binalarının tümünün depreme dayanıksız olduğu dile
getirilmektedir ve bunlar sadece 2 örnektir, Türkiye’de pek çok sağlık kurumunun
depreme dayanıksız olduğu bilinmektedir.
Bugün Türkiye’de
hizmete devam eden 24, inşa halinde 12, proje aşamasında 5 şehir hastanesi
bulunmaktadır. Bir şehir hastanesinin yapımına harcanan para ile 47 devlet
hastanesi yapılabilecekken;
24 şehir
hastanesi yerine 1128,
Proje ve
inşası devam eden ile 799 yani toplamda 1927 devlet hastanemiz olabilecekken
Sadece 24
tane şehir hastanemiz bulunmaktadır. VE BUNDAN ÖVGÜYLE BAHSEDİLMEKTEDİR
Buradan da anlaşılmaktadır ki sağlık
hizmetlerinde yaşanan sıkıntının sebebi kaynak yetersizliği değil, siyasi
iktidarın beton ekonomisi sevdasından, var olan kaynaklar bir avuç muhteris
tarafından iç edilmektedir.
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı
2026 yılı programında da görüldüğü gibi sağlıkta kamu harcamalarına ayrılan
payın düşürülmesi hedeflenmekte, buna karşın özel sektöre yapılan yatırımların
arıtılması hedefi planlanmaktadır. Bu kapsamda siyasi iktidar, kamu yararını
gözetmek yerine yandaşlarının doymak bilmeyen gözünü doyurmaya, kaynaklarını
kamu hastanelerini güçlendirmek yerine özel hastanelere ve şehir hastanelerine
aktarmaya devam etmektedir.
2025 yılı
bitmeden bütçe açığı 1,4 trilyon TL’ye, faiz giderleri 1,8 trilyon TL’ye
çıkarılmasına karşın saray yalnızca 10 ayda kendi bütçesinden 12,3 milyar TL,
örtülü ödenekten 12,5 milyar TL toplamda 24,8 milyar TL harcamıştır ki; Sarayın
şatafatı, halkın sağlığının önüne geçmektedir.
Aynı yıl
koruyucu sağlık hizmetleri bütçesinden 8,7 milyar TL kesinti yapılmıştır. Bu
kesinti, toplumun hastalıklara ve salgınlara açık bırakılmasının en somut
göstergesidir. Koruyucu sağlık hizmetlerine düşen pay budanarak halk sağlığı
göz göre göre riske atılmaktadır.
Yaklaşık 1
hafta önce Türkiye’de dahil 38 ülkenin içinde bulunduğu ekonomik iş birliği ve
kalkınma örgütü (OECD) sağlık bir bakışta 2025 raporu yayımlanmıştır. Bu rapora
göre ülkemiz beslenme yetersizliği, kötü yaşam koşulları nedeniyle gelişen
kronik hastalıklar ile obezite verilerinde günden güne üst sıralara
tırmanırken, nitelikli sağlık hizmeti göstergelerinde sıralamada önceki yıllara
göre daha da gerilediği hatta bazı değerlerde son sıralara düştüğünü ortaya
çıkmıştır.
Yayımlanan bu
veriler doğrultusunda Yunanistan’da 2 hekimin baktığı hastaya Türkiye’de 1
hekim bakmakta (OECD ortalaması 3,9’dur),
İsviçre’de
6,5 hemşirenin yaptığı iş Türkiye’de 1 hemşire tarafından yapılmaktadır.
Eczacı
sayımızda yine vahim durumdadır. OECD ortalamasına göre diğer ülkelerde 2
eczacının yerine Türkiye’de 1 eczacı görev yapmaktadır.
Üstelik
anılan sağlık emekçileri yani 39 sağlık meslek profesyoneli, insan onuruna
yaraşmayan koşullarda ve insanca yaşayacağı ücreti almadan canla başla
çalışmaktadır.
Halkın
sağlığını öncelemeyen bir anlayışın yönettiği ülkemiz, kişi başına düşen sağlık
harcamasında 38 ülke içerisinde 2 bin 309 dolarla yine son sıradadır.
OECD’nin
raporundaki bu veriler, durumun vahametini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Siyasi
iktidarın niteliksiz ve denetimsiz yönetim şekilleri yurdumuzda her geçen gün
can kayıplarına neden olmaktadır. Yeni doğan çetesi, Kartalkaya yangını, böcek
ailesinin hayatını kaybetmesi, durup durukken çöken binalar, yanan iş yerleri,
depremlerde çöken apartmanlar-binalar, göçük altında kalanlarımıza yapılmayan
kurtarma çalışmaları, iktidar sahipleri tarafından sadece izlenmektedir.
Kamuoyunun gözünü boyamak adına birkaç günah keçisine faturanın kesilmesi
kanayan yaralarımızın bazılarıdır.
Genel
sağlık-iş olarak taleplerimiz açık ve nettir:
Eşit,
ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmetleri esas alınmalıdır.
Şehir
hastanelerine ve dolayısıyla yandaş patronlara kaynak aktarmaktan vazgeçilip
kamucu sağlık politikaları benimsenmelidir.
Koruyucu
sağlık hizmetleri öncelenmelidir.
Personel
eksiklerinin ivedilikle giderilmeli, sağlık emekçileri insanca çalışma
koşullarına kavuşturulmalıdır.
Bizler,
sarayın değil Türkiye’nin itibarını önceleyen; sermayenin değil halkın
çıkarlarını savunan bir bütçe için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. TBMM’deki
tüm siyasi partilerin bütçe sürecindeki tutumlarını da takip edip kamuoyuyla
paylaşacağız.
Halkın
sağlığı rant düzenine teslim edilemez, edilmeyecek, ettirmeyeceğiz!
Genel Sağlık-İş olarak, sağlık çalışanlarının haklarını korumak için var gücümüzle çalışıyoruz. Sen de bu mücadelede yerini al, birlikte daha güçlü olalım. Hemen üye ol, sesimizi daha da yükseltelim!